Seni hudutsuzca seviyorum

Bugün aklıma Sevgi takıldı. Başka konular da vardı aklımda ama sevginin ne olduğu ne olmadığı konusunda düşünmeye başladım.Sevgiyle ilgili bir sürü sorular ve konular  düştü aklıma.

En temel duygu, aradığımız, bulmaya çalıştığımız, bulduğumuz,kaybetmekten korktuğumuz, içinde kıskançlık, hasret gibi başka başka duygular içeren, sadece insana ait olmayan, hayvanlarda hatta bitkilerler de  bile olan duygu; Sevgi.

Türkçe’de 2 kelimeyle hem Sevgi diyoruz hem de Aşk . Aralarındaki farkı hani  seversin kavuşamazsın, adı Aşk olur diye ayırt ettiğimiz duygu. Avrupa dillerinde tek kelime ile Love, Liebe, Amour,Amore…

Sevgi,hakikatinde tek hali olan ama çeşit çeşit yaşanan duygu. Sevgili, eş, çocuk, anne, baba,kardeş, arkadaş hepsine farklı şekilde hissettiğimiz duygu.

Sevgi tecrübe istiyor gibi geliyor bana. İnsan Sevginin hakikatine ermeden önce bazı şeyleri Sevgi sanıyor. Mesela birinin sadece ilgisi Sevgi sanılabiliyor.Ya da yaptıkları için sevme durumu var.Bana çiçek getirdi, beni seviyor diyebiliyor insan. Beni sevdiğini kanıtla deyince göstermek için balkondan atlayanlar var.  Fiziksel şiddet Sevgi göstergesi sanılabiliyor, beni dövüyor çünkü beni seviyor diyebiliyor insan.Ya da  yalanlar söyleniyor, Sevgi için, beni sevdiği için yalan söyledi diyorlar.

Peki ya Sevginin dışına çıkmak diye birşey var mı? Sevgiden çıkmak varsa, olur da  çıkarsa ,sevmez mi olur insan ? Olur da çıkarsa Sevginin neresinde durur? Ondan çıkmak diye bir şey varsa dışındaki yer neresidir? Sevmemek midir yoksa bu?

Peki ya sevmiyorken bile Sevgide midir?

Karşılıksız Sevgi var bizim lügatimizde. Karşılık diyince sevilenin tamamen pasif olması hali de anlaşılabilir. Aslında koşulsuz Sevgiyi anlatıyor. Şartı , şurtu olmayan ,karşısındakinin her hali ile geçerli bir sevgi hali.

Geçen bir mektuptan bölüm okudum, Piraye Hanım sevgilisi Nazım Hikmete yazmış. Seni hudutsuzca seviyorum demiş.. Çok ihtişamlı.

Fakat Sevginin hudutlu halini de düşündürüyor. Ülke gibi sevgi var mı, sınırda , biraz ötede biter mi? Sınırdan sonra Sevgi yok –mu?

Sevgi tek ve bütün hali varken bu kadar farklı hallerde hissedilmesi, herkesin kendine göre bir anlamda yaşaması  Sevgiye has bir durum. Mesela başka duyguların tek hali var ve herkes onun o halini  bilir. Hasret, kıskançlık, hırs nedir herkes ne olduğu konusunda aynı şeyi söyleyebilir ama Sevgiye gelince farklı konuşur. Birinin Sevgi dediğine başkası  bu Sevgi değil diyebilir.

Sevgiden çıkmak yokken hep Sevginin  içindeyken onu aramak  ya da Sevgisiz hissetmek Sevgiye has bir durum. 

Çocukken en saf ve gerçek halini yaşarken, büyüdükçe ne olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşadığımız duygu Sevgi. Sadece olmak, öyle sevmek ve sevilmek çok güzelken, başka yollara sapıp yoldan çıktığımız, ya da çıktığımızı sanıp tekrar aradığımız duygu  Sevgi.

Sevginin yollarında dolaşırken , ve onunla ilgili yüzyıllardır  çok şey yazılıp anlatılmışken hala tanımaya çalıştığımız duygu Sevgi.

Yollarda kaybolmadan ,sözü güçlü rehber  Halil Cibran bırakıyorum.  ‘Ermiş’ te şöyle anlatıyor  Sevgi’yi.

Bunun üzerine Almitra, ‘Bize sevgiden bahset…’ dedi.

Ve o başını kaldırdı, insanlara baktı.
Üzerlerine sinen derin dinginliği duyumsadı.

Ve yüksek bir sesle konuşmaya basladı:

‘Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin, 
Yolları sarp ve dik olsa da…

Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi, 
Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da…

Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın, 
Kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi, 
Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de…

Çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer.
Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de…

En yükseklere uzanıp, Güneş’le
titresen en hassas dallarınızı okşasa da, 
Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır, 
Toprağa tutunmaya çalıştıklarında…

Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker; 
Çıplak bırakana kadar döver, harmanlar; 
Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler…

Bembeyaz olana kadar öğütür sizi; 
Esnekleşene kadar yoğurur; 
Ve Tanrı’nın İlahi sofrasına ekmek olasınız diye, 
Sizi kendi kutsal ateşine savurur…

Sevgi bütün bunları, 
Kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar, 
Ve bu biliş, Hayat’ın kalbinin bir cüzünü yaratır…

Ancak korkunun kıskacında, 
Salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız, 
O zaman örtün çıplaklığınızı, 
Ve sevginin harman yerine adim atin…

Adim atin, kahkahaların tümünün olmadığı, 
Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya, 
Ve ağlayın, ama tüm gözyaşlarınızla değil…

Sevgi hiçbir şey sunmaz, sadece kendisini, 
Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri…

Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de; 
Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle…

Sevdiğinizde, ‘Tanrı benim kalbimde, ‘ yerine, 
Söyle deyin, ‘Ben kalbindeyim Tanrı’nın…’

Ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına, 
Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, 
sizi değer bulduğunda…

Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka…

Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa, 
Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun…

Erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali, 
Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, 
Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak, 
Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla…

Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak, 
Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak…

Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak, 
Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek…

Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua, 
Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla…’