Taç Mahal Döner. Camın üzerine böyle yazmışlar. Tavuk döner,tavuk ızgara, sandviç, tost ne ararsan var, cama yapıştırılmış kağıt parçalarında… Fatih’teyiz. Sabah 9 suları. Çarşıda dolaşıyoruz, benim gibi Anadolu yakasında yaşayan biri için Fatih’e gelmek yurtdışına tura gitmek gibi. Çok bilmediğim bir muhit, İstanbul’da geçti ömrümün çoğu ama bu çarşıya ikinci gelişim. Buraya gelince,eski bir şehrin modern zamanlar arasında yaşamına giriyoruz.
Bu tur aslında bir sağlık durumu için yapılıyor. Saat 11 ‘de kızımın Çapa’da bir merkezde EEG randevusu var. Babasıyla erkenden buluşup, EEG merkezine gitmeden önce burada uzun uzun vakit geçiriyoruz. Bu EEG için derin uyku lazım, ve ilaç vermeden, doğal yollarla uykusu gelince kızımın EEG’si çekilecek. O yüzden önceki yazımda anlattığım gibi gece 3:30’da uyanıp 11 ‘e kadar gezerek, vakit geçireceğizki uyku problemi olmasın, EEG çekimi esnasında rahat uyusun.
Ben gece 1.30 gibi yattım,3.30’da uyandık. Kalktık, sabah 6’ya kadar evde vakit geçirdik, Neşeli Ayaklar filmini belki 20. kere seyrettik. Evden çıktık, saat 6.20 ve İstanbul’da trafik başlamış, köprüyü yavaş yavaş geçtik. Aksaray, Adnan Menderes Bulvarı , Çapa, derken İstanbul’un bambaşka yüzünü göreceğiz.
Bugünkü program öyle hadi bir Aksaray’a gidelim, Fatih’te tur atalım diye yapılmış bir program değil. Bir sağlık durumu, fakat bu sefer daha rahatım. Bu EEG 6. Olacak. Arada gelip de çektiremediklerimiz var, kızım uykuya geçemediği için. Belki bu yüzden rahatım, olmazsa başka sefer deneriz, nasıl olsa daha önce yaşadık duygusu beni rahatlatıyor, hiçbir şey olmak zorunda değil.Olursa ne ala. Kızım büyüdü artık, anlıyor ,iş birliği yapıyor ve ben ona inanıyorum, bunu da kolaylıkla halledeceğiz.
EEG çekilecek, ne olacak , nasıl olacak, sonucu ne olacak…diye düşünürken ,insan endişelerinden sıyrılıp yaşamdan keyif alabilir mi?Burada EEG mevzuuna ara veriyorum ve şimdi Fatih’e gidiyoruz. Kızımın babasıyla buluştuktan sonra Fatih Camii’ne gidiyoruz. Sabah kalkmış gelmişiz, vakit sabah namazı vakti. . Hani gecenin en karanlık olduğu an güneş doğmadan öncedir ya, o vakitteyiz. Manzara muhteşem.Camii sapsarı ışıklar içinde, gökyüzü kopkoyu lacivert .Etraf hareketli, buranın uhrevi havasından faydalanmak isteyenler camiye namaza gelmişler. Biraz avluda dolaşıyoruz, ben bir kaç resim çekiyorum. Sonra camiye giriyoruz, o kalın, ağır, yeşil perdeyi kaldırarak.
Hoca namaz kıldırıyor,içerde ağırlıklı erkek cemaat var. Ben kadınlar bölümüne geçiyorum, 6-7 kadın, namaz kılıyorlar, dua ediyorlar. Kendime bir köşe bulup oturuyorum, onlara katılıyorum. Oturduğum yerden alttan ısıtma geçiyor, sıcacık olmuş, burada bu saatte bulunmak çok iyi geliyor.
Biraz camiinin içini geziyoruz. Burası cami olmadan önce kiliseymiş, Fatih Sultan Mehmet, bu kilisenin üzerine kendi adına büyük bir cami yaptırıyor. Kızımla beraber mermer sütunlara dokunuyoruz ,en az 600 senedir burayı tutan büyük mermer sütunlar…Kızım Begüm mekanın büyüklüğünden ,akustiğinden çok heyecanlı, babasıyla saklambaç oynuyor, sütunun arkasında saklanıyor. Neyse fazla ses çıkarmadan , yavaş yavaş burayı terk ediyoruz, ama ortamı çok etkileyici.
Dışarı çıkınca gün ağarmış, ortalık aydınlık. Güvercinlere yem atmışlar, onlar da yere konmuş yemleri yiyorlar. Begüm güvercinleri aralarına koşarak onları uçurmayı çok sever, bir teyze hemen uyarıyor, yapma günah diye, yapıp yapmadığını takip ediyor. Teyze haksız da sayılmaz, güvercinler mamalarını yesinler, karınlarını doyursunlar diyerek oradan ayrılıyoruz.
Gidip bir kahvaltı yapalım, ben çay diye ölüyorum, saat 8’i geçmiş, neredeyse 5 saattir ayaktayız, bişey yemedik. Eski , yüzyılların adımlarından aşınmış mermer merdivenlerden inip ana caddeye varıyoruz.Orada kahvaltı faslından sonra Fatih turuna başlıyoruz. Ana cadde üzerindeki Medrese, şimdi restorasyondaymış, uzun, yüksek duvarlı tarihi binalar. Görüntüsü çok etkileyici,şimdi içinde ne var hiç fikrim ve bilgim yok. Medresenin köşesinden çarşıya giriyoruz.İşte sağda Taç Mahal Döner! Terkedilmiş bir dükkan, kağıttan mönüler camda kalmış. Yüzyıllık medresenin yanındaki tarihi çarşıda eğreti duran bir yer, adı çok havalı ama içi boş! Ne yazık…
Dolaştıkça Arapça tabelalar, Ortadoğulu insanlar ne çokmuş diyorum. Lübnan fırını, ürünler bizimkilere pek benzemiyor, erkenden dükkanı açmışlar, bir kadınla bir erkek tezhahta ürün paketliyor, heralde Lübnanlılar. İlerleyince yine bir eski yapı. Kervansaraymış eskiden. Demirli pencereleri, büyük bir kapısı var. Kapısı ilginç, bir büyük kapı , üstünde büyük bir tokmak,bir de küçük bir kapı ,üzerinde de küçük bir tokmak var. Sesine göre hangi kapıyı açacaklarını içerden anlamaları için heralde, ne güzel fikir.Bu kervansaray şimdi boş, biz kapıda durunca karşıdaki kahvehaneden biri geldi,buyrun diyor – anlaşılan kahveci bakıyor buraya. İçi boşmuş, ne yazık, böyle bir yer boş bırakılır mı?
Fatih çok kültürlü mü desem,çok milletli mi desem, Suriyeli çok. Başka ülkelerden gelen göçmen de var. Dükkanlarda çalışan Afganistanlılar var. Göçmen konusu çok tartışılıyor fakat belli ki burada kabullenilmişler, hayata tutunmaya , ekmeklerini kazanmaya çalışıyorlar. Yemek yerleri Arapça tabelalar, Ortadoğu mutfağı buraya yayılmış. Aslında dünyanın kozmopolit her yerinde görülen bir tablo bu, göçmenler daha iyi şartlar için gelirler, kültürlerini , yemeklerini de taşırlar. Bizim biraz bu konuda kafamız karışık.
Fatih Cami, buranın uhrevi havası, semtin çok farklı kültürü , tarihi ama çok iyi durumda olmayan yapıları, caddedeki dükkanlar derken çok dolu bir 2 saat geçirdik. Hani demiştim ya insan endişelerle,zorluklarla yaşarken hayattan keyif alabilir mi diye? Evet, alır, çok da güzel alır. Elimizde sadece bir an varken o anı keyif alarak da geçirebiliriz, geriye başka kalan hiçbir şey yokken elimizdeki o ana keyif katabiliriz.
Fatih’te geçirdiğimiz 2 saatin sonunda karnımız ,gözümüz, kulağımız çok doymuş olarak EEG merkezine gittik. Yorgunluktan hemen merkezdeki yatağa yatan kızımın yanına uzanıyorum ben de, ikimizde uyuyoruz … Artık kalkabilirsiniz diyen tekmisyenin sesiyle uyanıyorum. 1 saatten fazla olmuş! Yarım saat yeterliydi … Kızımı bıraksak daha uyuyacak.. Toparlanıp oradan çıkıyoruz, işlem tamam). Evimize döndüğümüzde kendimize gelmemiz zaman alıyor, bu uzun günde farklı diyarlara gitmiş olmanın yorgunluğu, İstanbul’da yaşadığımız kültür şoku, etkisi hala sürüyor…İlk fırsatta bu sefer gezmek için gideceğiz buraya, Fatih’e, herşeye rağmen direnen eski İstanbul’un kalbine.
Not: Cuma günü bir haber duydum ki, artık İstanbul’a Suriyeliler alınmayacakmış, yeni gelen kayıt yapılmayacakmış. Buradaki nüfus çok şişmiş, hükümet böylebir karar almış. Suriyelilerin çoğunluğu Fatih ve Aksaray’da yaşıyormuş….
Canım, ne güzel anlatmışsın… Adeta ben de dolaşmış gibi olfum oraları…
❤️❤️
Hocam , ne mutlu sizden bu yorumu almak???