Kafa Duvari

Corona günlerinde tüm seyahatler durdu. Günde binlerce uçak havada oradan oraya giderken şimdi dünyanın bir kısmı evinden çıkmadan günlerini geçiriyor.
Bu seyahat kısıtlaması başlayınca seyahat anılarım aklıma gelmeye başladı, bu içe kapandığımız günlerde biraz eğlendirmesi ümidiyle anılarımı sizlerle paylaşacağım, en azından biraz gündem değişir.
Hep hariciyeci olmak istedim okurken, yurtdışı ile ilgili bir iş yapmak, aklıma gelen bildiğim tek iş bu idi hariciye’de çalışmak, üniversite tercihlerimin çoğunu da bu şekilde yapmıştım. Üniversite sınavında Uluslararası İlişkiler Bölümü olmadı, İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı kazandım, ve 4 sene boyunca çok keyifli bir şekilde okudum.
Edebiyat mezunu olarak ne yapacağımı bilmiyordum , bizim bölümden mezun olanlar farklı alanlarda çalışırlar,eğitim, basın, medya, akademisyenlik.., elbette İngilizce’nin kullanıldığı her yer çalışma alanı oluyor. Derken, daha ne olduğunu anlamadan babamın bir tanıdığı ile görüştükten sonra, kendimi bir ihracat firmasında buldum. İş yerimin Taksimin göbeği olması hoşuma gidiyordu , beraber çalıştığım insanları da seviyordum. Fakat okuduğum branşla hiç alakası olmayan bir şey yapıp, bazı Avrupa ülkelerine ve Arjantin’e araba far sinyal stop lambası satıyordum.
Yabancılar ile çalışmak benim için en hoşuma giden taraf olmaya başladı, hariciyeci hayatı yaşamak yolunda atılmış başka bir adım sayılabilirdi. Yurtdışına gitmek için ise can atıyordum.
Sonra başka bir firmaya geçtim. Burada da sabun ve kozmetik ürünleri yurtdışı satışındaydık. Çok keyifli ve kalabalık bir ihracat departmanında çalışıyorduk. Benim sorumlu olduğum ülkeler bazı Avrupa ülkeleri idi, bir an önce oralara gitmek istiyorum.
İlk seyahatim Portekiz’di bu seyahatimi sonra anlatacağım , aslında Yunanistan’a gidecektim o dönemde politik konulardan dolayı sıkıntılıydı, gidemedim. Vizemi de Yunanistan’dan almıştım. Ertelenmiş seyahatimi yapmak için Schengen ‘e tekrar Yunanistan Konsolosluğuna başvurunca beni telefona arayıp hafif kızdılar, neden daha önce vize alıp gitmedim diye.
Yunanistan’a gitmek beni çok heyecanlandırıyordu,çok merak ettiğim bir komşu ülke. Anneannemin ve ailesinin Drama’dan gelmiş olması ve Selanik’e gitme programımız Atatürk’ün evini de görebilecek olmak çok heyecan vericiydi.
Yunanistan’da müşterimiz, baba oğul çalışan bir aile firması idi. Bu aile Trabzon’dan Yunanistan’a göçmüş bir aile idi, bir Türk markasını Yunanistan’a satıyordu. Baba Bay Mihailis İngilizce bilmiyordu, oğlu Aris ile tüm iletişimizimiz sağlıyorduk. İletişimimiz çok dostane idi , yalnız başıma gitmiştim bu seyahate, çok güzel ağırlıyolardı . .Atina pazarlarını marketleri gezdik, sonra Selanik’e gittik, orayı gezdik, sonra Bay Mihailis’in kızkardeşinin evine çay içmeye gittik. O gün semt pazarı olan bir mahallede oturuyordu, çok tatlı bir bayan bizim İstanbullu kadınlarımıza ne çok benziyor diye düşündüm, evi ile düzeni ile düşündüm sanki Bağdat Caddesi’nde oturan bir tanıdığın evine gelmiştik.
Bay Mihailis ve eşi bir akşam balık yemeğe çıkardılar, fakat Aris gelmedi. İkisi de İngilizce bilmiyorlar, ben İngilizce konuşuyorum onlar Yunanca cevap veriyorlar, bazı ortak kelimeler var özellikle deniz mahsüllleri ortak,istavrit, kalamari…filan bir şekilde anlaşıyoruz.
Bay Mihailis çok sigara içiyor bir süre önce by pass ameliyatı olmuş,ama sigaradan vazgeçememiş, fosur fosur içmeye devam. Ona İngilizce olarak nasıl sigaraya devam edersiniz, bırakmanız lazım filan demeye çalışıyorum eşi çok tatlı bir kadındı, dedi ki: Mihailis kafa duvari.
Çok güldük, ortak iki kelime daha bulup anlaşmamız ise muhteşemdi.